7 Aralık 2010 Salı

Arthur Spiegelman - Maus

 Türkiye 'de  "Maus : Hayatta Kalanın Öyküsü” (Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2004) adıyla yayınlanan kitabımız Pulitzer Ödülü kazanmış , bu anlamda  başarısını resmi olarak da kanıtlamış durumda. (Pulitzer Ödülü: New York - Columbia Üniversitesi tarafından gazetecilik, edebiyat ve müzik gibi alanlarda verilen oldukça prestijli ödül )
Maus' u anlatmaya başlamadan önce ilk üç kitabı rastgele değil kesinlikle  favorilerimden  seçtim belirtmek isterim...
Gelelim yazarımıza,  Arthur Spiegelman çizgi roman kültürü ya da sevgisi olan okuyucuların  biraz da olsa tanıyacağı bir yazar ve çizer. Esas çıkışını Maus serisi ile yapmış olsa da öncesinde dergi  çizerliği ve yayıncılığı ile uzun süre haşır neşir olmuş ( Bakınız: Real Pulp, Young Lust ,Bizarre Sex ,RAW vb. ) , hatta üniversitelerde çizgi roman üzerine  dersler vermiş , hem teorik hem de pratik anlamda epey tecrübeli ve üretken bir yazar. Muhalif ve deneysel  bir tarzı olan yazarımız aslında Maus' un başarısını çizerliğinde ki üreticiliğin  ve ustalığın yanı sıra senaryo olarak oldukça başarılı   kurgusuna, sürükleyicilik açısından epey  etkileyici yazı diline de borçlu.  Belki de kitabımızı diğer çizgi romanlardan ayıran ve 1992 de kazandığı ödüle layık kılan tam da bu özellikleri .

Çizimlere gelirsek siyaz beyaz ve imgesel öğelerden beslenen çizimler oldukça yalın ve çarpıcı . Çizime dayalı  metnin geçtiği zamanı , mekanı tamamen algılatmak adına özenli yaratılmış   ve hatta şahısları neredeyse mimikleriyle bile bire bir algılamada keyifle hazırlanmış . Konuyu takip açısından da atlanmamış ve eksiksiz. genel  olarak biraz bilgi verdikten sonra  en güzel kısma kitabımızın içeriğine ve konusuna gelelim.
Tıpkı bilim kurgu gibi inanılmaz keyif alarak ilgilendiğim  alanlardan  biri de İkinci Dünya Savaşı.  Ekonomik dalgalanmaların, bireysel kaygının,toplumsal körlüklerin  ve malesef dehşetin zirveye ulaştığı zamanlar, her açıdan acımasızlık ve  tutarsızlıklarla dolu,insanın pişmanlıklarla insan olmaktan utandığı zamanlar...  Geçmişe bugünden  baktığımızda incelenecek, okunacak, hayretler içerisinde kalacak  o kadar çok bilgi var ki ilgi çekmemesi mümkün değil bence... tüm bu saydığım faktörleri bir arada güzel bir uyum ve detaylandırmayla verdiği için çok sevmişimdir Maus' u...
Yazarımız babası Vladek Spiegelman 'ın II. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını anlattığı kitabını babasıyla yaptığı röportajları toparlayarak oluşturmuş. Gerçek anılardan kağıda alınmış olması  yazının doğallığını, içtenliğini de açıklıyor.  En akılda kalıcı ve bence yerine cuk die oturan detay ise Yahudilerin fare, Almanların kedi olarak tasvir edilmesi. Bireyliklerinden ziyade kitapta av ve avcı olarak  vurgulanan figurler savaş yıllarının soykırımını vermek için de çok ciddi ve hoş bir fikir. Bunun dışında domuz, köpek ve kurbağa olarak yansıtılan figürlerimizde var. Polonyalılar, Amerikalılar ve Fransızlar...  II. Dünya savaşının siyasi arenasına da bakarsak Amerikalıların  köpek nazilerin kedi olması da hiç de harcanacak fikir değil ... yalnızca bu tasvirler bile  ortaya çıkan işin derin ve keyifli unsurlar taşıdığını garantilemeye yeter bence.  Soykırımdan kurtulmaya çalışan  yahudilerin  Almanya, Polonya , Macaristanve hatta Amerika  arasında gerek fikir gerekse gerçekten kalmasını konu alan , İnsan hayatını yönlendiren rastgele etmenleri  çok net algılatan ,  insanı yaşama  bağlayan anlık kararları  gözler önüne seren   hikaye bu anlamda aslında edebi niteliklerle bezeli bir roman .Vladek Spiegelman ' ın  Auschwitz' i birebir yaşamış, bir çok tanıdığıyla ilgili  Birkenau anıları edinmiş sürekli ölüm korkusuyla  bir anlamda gerçekten insandan fareye dönüşen psikolojisini bütün akıcılığıyla benimseten kitap gerçekten  vakit ayırıp okunmaya, hafızanıza kazınmaya layık , enfes bir eser.
 Hele insanın yalnızca nefes alıp vermeye devam edebilmek  için her şeyi yapmaya razı olacak kadar cesur olması  hayatın ne kadar kıymetli, anlık ve tesadüfi olduğunu apaçık görmek için birebir...
Vladek Spigelman' ın öyküsü belki kolay zamanlarda hayatın tadını alamayacak kadar tembelleşmiş bizler için sarsıcı olabilir, kesinlikle öneririm.

29 Ekim 2010 Cuma

Yevgeni Zamyatin - Biz

En sevdiğim kitaplardan biriyle başlamak istedim . Gerçi zaten artı puanlı bir kitap benim için çünkü en sevdiğim tür bilim kurgu.  Hakkında bir şeyler yazacağım ilk kitabın Biz olması rastgele değil tamamen bilinçli bir seçim belki biraz da esprili. Espirili olmasının sebebi şöyle bir anıya dayanıyor ,  kitabı artık iyi bir kitap bulamayacağıma emin olduğum zamanlardan birinde İstanbul' da gezerken rastgele buldum. Aman allahım ne sevindim anlatamam . Sonrasında ki hafta  hiç ama hiç tanımadığım, kitabevinde çalışan bir elemandan ileri hiç bir samimiyetim olmayan birine, yalnızca bu türü okuduğunu ve iyi kitap bulmakta zorlandığını konuşurken duymuş bulunduğum için önermeye gittim. Üsküdardan taksime hemde ... Gayet normal normal girdim dükkana başka kitaplara baktım çıkarken de görevliye geçen sefer geldiğimde bilim kurgu kitapları hakkında konuşuyordunuz ilginizi çekerse bu kitabı öneririm diye adını verdim , ellerinde yokmuş bakındı bir sonra teşekkür etti . Bir kaç hafta sonra kitabevine gittiğimde okuyordu ... bir sevinç bir sevinç bende sanki pazar yerinde kaybolan küçük çocuğu annesine teslim ettim , ki bununla kalmaz elli kişiye daha önermişimdir kesin ...

Şimdi gelelim Biz 'e... Kitabımız oldukça iyi bir kurguya, çok sağlam bir alt yapıya,  akıcı bir  anlatıma ayrıca iyi bir çeviriye sahip. Türü ilk başta belirttiğim gibi bilim kurgu sınıfına giriyor ancak tam da değil . Çünkü distopya. Hem de epey iyisinden .
Kısaca anlatırsam 26. yüzyılda  geçen konu totaliter rejim altında  bireyselliğini kaybetmiş, tamamen bürokrasiye ve devlete bağımlı hale getirilmiş bireylerden oluşan toplumu anlatmakta yazarımız. kişisel hakların neredeyse hiç olmadığı, bireyim tüm ihtiyaçlarının sistemli ve düzenli bir şekilde  devlet organizesi ile çözümlendiği, önemli olan tek kavramın devlet olduğu aslen tipik bir distopya . Ancak Huxley ve Orwell gibi yazarlara dahi  fikir babalığı yapmış olması kitabı övmek için yeterli bile.
bahsettiğimiz dünyada bireylerin isimleri değil numaraları vardır , ev olarak benimsedikleri alan cam duvarlarla çevrilmiştir ve her  dakikalarını devlet gözetimi altında yaşamaktadırlar . genel olarak bu kadar anlatmak yeter diye düşünebilirsiniz ama bu bilgiler sanırım bir çok yerde vardır . kitabı neyin güzel yaptığına gelince kesinlikle bir sonraki sayfayı merak ettirmeyi başaran bir yazar var karşımızda . Bir çok  olayda  beklediklerinizi sunmayıp daha iyileriyle sizi şasırtabilen bir yazar. Kitabın ana karakteri D-503 oldukça başarılı olmasını yanı sıra dişi karakter I-330' un anarşik,muhalif ve sarsıcı kişiliğiyle harkulade harmanlanan kadınlığı var  bir kere . I 330 a karşı duyduğu karmaşık duygular ve yüksek bir cinsel  haz yüzünden  D- 503'un karmaşıklaşan hayatını tuttuğu günlüklerden okuyoruz kitapta. Karekterimiz matematiksel mantığıyla haraket etmeye alışkın, kusursuz kurulmuş bir sisteme itaat ve hizmet etmenin gerekliliğine körü körüne bağlı olan  bir erkekken bütün inançlarının çöküşünü  tek tek  anlatıyor  günlüğüne . Gelişen tüm olayların odağında elbette I- 330 'un varlığı ve fikirleri var , adeta görünmez ipleriyle anarşiye sürüklüyor kahramanımızı .
Otoritelere karşı çıkan , sürükleyici, inanılmaz haz veren, dolu dolu ve asla pişman olmayacağınız türde bir kitap öneriyorum size ...
Ama özellikle ve ille de bilim kurgu severlere ...

Ve başlangıç

Merhabalar...

Öncelikle belirtmek isterim ki böyle bir blog açma isteği tamamen kendiliğinden gelişen anlık bir fikirdir. Hani insanlar uzun süre aradıkları ama bulamadığı şeyleri sonunda kendileri üretmeye karar verirler ya, denedim gördüm  ki gerçektende öyleymiş. İşte bu yazı da tam da bu yüzden yazılıyor .

Kitaplara olan merakım  neredeyse yaşamdan keyif almamı sağlayan ,nefes aldıran türden . Sürekli  kitap alan, okuyan, mutlaka üzerinde taşıyan ,nerede olursa olsun etrafında kitap bulunduran biriyim. Okuma yazmayı öğrendiğimden bu yana satın aldığım kitapları hala aynı özenle korurum, saklarım  ki taa o zamandan beri tarihleme alışkanlığım var allahtan, şimdilerde epey keyifli oluyor 7  yaşında aldığım kitaplara arada bakmak...
 Ben böyle yazınca tamam iyi güzel de ee diyorsunudur ,ancak temelde sorun şurada başlıyor , evet bir tarzım var, evet hatta kimseden fikir almayan kafasının dikine giden bir yapım var evet, hatta fikir verseler de dinlemeyen hatta malesef  hiç önemsemeyen bir yapım da var ama...
Ama yine de isterdim ki arada kitap bulmakta zorladığım, bazen haftalarca sanki beni iyileştiren tek ilaç artık üretilmiyormus ama yine de umutsuzca arasam belki son kalanları farklı eczanelerde bulabilecekmişim gibi kitabevi - sahaf - kütüphane dolaşıp  "taze" kitaplar aramamda bana faydası olacak bir rehber olsun
( taze derken kesinlikle yeniyi kast etmiyorum isteseydim yeni yazardım , sadece onu buldugumda huzur duyacagım bir kitabı kast ediyorum ). Böyle bir rehber, bir kaynak ya da fikir veren birini isterdim ... Bestseller dışında öneri getirebilecek ya da  son çıkanları önermeyecek birileri ya da "entellektüelim ben bak bunları okuyorum" diye  habire aynı yazarları övenler olmadan. Şöyle ki ona buna hava olsun diye değil zamanı böyle geçirmekten keyif aldığı için kitap öneren birileri olsun. Hatta bu yüzden iyi kitaplar keşfettiğini düşündüğüm insanlara illa sorarım bu ara ne okuyorsun diye, hoş gider yine kendim bakarım bir yoklarım beğenmessem gözüm tutmazsa asla da almam ama yine de hep eksikliğini yaşarım kitap fikirlerinin...

İşte tam da bu yüzden kendim bulamıyorum madem neden bir öneri arşivi yaratmıyorum dedim . Niyetim kesinlikle ahkam kesmek, eleştirmek, yargılamak ya da yüceltmek değil . Kendi halimdeyim, isteğim  okuduklarımı depolamak,  aralarından beğendiklerimi birileriyle paylaşmak  ve en çok da çılgınca bir şekilde iyi kitapları yeni okuyucularıyla kavuşturmak. Çünkü keyif alacağını düşündüğüm insanlara neredeyse zorla kitap okutan biriyim aslen ,  kitapevinde bir kaç kez gördüğüm insanların yanına gidip bunu mutlaka okumalısınız diye kitap tutuşturan, hatta insanlar kitap alırken kasaya başka kitapla koşturan biriyim bunu da alın, alın mutlaka diye. Misal  bana yapılsa, hiç tanımasam bile  elinde okuduğumda harika bulacağım bir kitapla kasaya koşsa birisi ve  mutlaka alın diye önerse nasıl mutlu olurum anlatamam ;  belki hemen  almam ama   biraz araştırdığımda kesinlikle alacağım gibiyse minnatar olurum  o kişiye ...

Bilemiyorum benim okuduklarımı, önerdiklerimi ,beğenmediklerimi onaylar mısınız ama en azından fikir olacak elinizin altında . Beğendiğiniz kitabı almadan önce ya da  bu aralar ne okusam dediğinizde ... 
Umarım bir katkım olur ...

 Sevgilerimle