Türkiye 'de "Maus : Hayatta Kalanın Öyküsü” (Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2004) adıyla yayınlanan kitabımız Pulitzer Ödülü kazanmış , bu anlamda başarısını resmi olarak da kanıtlamış durumda. (Pulitzer Ödülü: New York - Columbia Üniversitesi tarafından gazetecilik, edebiyat ve müzik gibi alanlarda verilen oldukça prestijli ödül )
Maus' u anlatmaya başlamadan önce ilk üç kitabı rastgele değil kesinlikle favorilerimden seçtim belirtmek isterim...
Gelelim yazarımıza, Arthur Spiegelman çizgi roman kültürü ya da sevgisi olan okuyucuların biraz da olsa tanıyacağı bir yazar ve çizer. Esas çıkışını Maus serisi ile yapmış olsa da öncesinde dergi çizerliği ve yayıncılığı ile uzun süre haşır neşir olmuş ( Bakınız: Real Pulp, Young Lust ,Bizarre Sex ,RAW vb. ) , hatta üniversitelerde çizgi roman üzerine dersler vermiş , hem teorik hem de pratik anlamda epey tecrübeli ve üretken bir yazar. Muhalif ve deneysel bir tarzı olan yazarımız aslında Maus' un başarısını çizerliğinde ki üreticiliğin ve ustalığın yanı sıra senaryo olarak oldukça başarılı kurgusuna, sürükleyicilik açısından epey etkileyici yazı diline de borçlu. Belki de kitabımızı diğer çizgi romanlardan ayıran ve 1992 de kazandığı ödüle layık kılan tam da bu özellikleri .
Çizimlere gelirsek siyaz beyaz ve imgesel öğelerden beslenen çizimler oldukça yalın ve çarpıcı . Çizime dayalı metnin geçtiği zamanı , mekanı tamamen algılatmak adına özenli yaratılmış ve hatta şahısları neredeyse mimikleriyle bile bire bir algılamada keyifle hazırlanmış . Konuyu takip açısından da atlanmamış ve eksiksiz. genel olarak biraz bilgi verdikten sonra en güzel kısma kitabımızın içeriğine ve konusuna gelelim.
Tıpkı bilim kurgu gibi inanılmaz keyif alarak ilgilendiğim alanlardan biri de İkinci Dünya Savaşı. Ekonomik dalgalanmaların, bireysel kaygının,toplumsal körlüklerin ve malesef dehşetin zirveye ulaştığı zamanlar, her açıdan acımasızlık ve tutarsızlıklarla dolu,insanın pişmanlıklarla insan olmaktan utandığı zamanlar... Geçmişe bugünden baktığımızda incelenecek, okunacak, hayretler içerisinde kalacak o kadar çok bilgi var ki ilgi çekmemesi mümkün değil bence... tüm bu saydığım faktörleri bir arada güzel bir uyum ve detaylandırmayla verdiği için çok sevmişimdir Maus' u...
Yazarımız babası Vladek Spiegelman 'ın II. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını anlattığı kitabını babasıyla yaptığı röportajları toparlayarak oluşturmuş. Gerçek anılardan kağıda alınmış olması yazının doğallığını, içtenliğini de açıklıyor. En akılda kalıcı ve bence yerine cuk die oturan detay ise Yahudilerin fare, Almanların kedi olarak tasvir edilmesi. Bireyliklerinden ziyade kitapta av ve avcı olarak vurgulanan figurler savaş yıllarının soykırımını vermek için de çok ciddi ve hoş bir fikir. Bunun dışında domuz, köpek ve kurbağa olarak yansıtılan figürlerimizde var. Polonyalılar, Amerikalılar ve Fransızlar... II. Dünya savaşının siyasi arenasına da bakarsak Amerikalıların köpek nazilerin kedi olması da hiç de harcanacak fikir değil ... yalnızca bu tasvirler bile ortaya çıkan işin derin ve keyifli unsurlar taşıdığını garantilemeye yeter bence. Soykırımdan kurtulmaya çalışan yahudilerin Almanya, Polonya , Macaristanve hatta Amerika arasında gerek fikir gerekse gerçekten kalmasını konu alan , İnsan hayatını yönlendiren rastgele etmenleri çok net algılatan , insanı yaşama bağlayan anlık kararları gözler önüne seren hikaye bu anlamda aslında edebi niteliklerle bezeli bir roman .Vladek Spiegelman ' ın Auschwitz' i birebir yaşamış, bir çok tanıdığıyla ilgili Birkenau anıları edinmiş sürekli ölüm korkusuyla bir anlamda gerçekten insandan fareye dönüşen psikolojisini bütün akıcılığıyla benimseten kitap gerçekten vakit ayırıp okunmaya, hafızanıza kazınmaya layık , enfes bir eser.
Hele insanın yalnızca nefes alıp vermeye devam edebilmek için her şeyi yapmaya razı olacak kadar cesur olması hayatın ne kadar kıymetli, anlık ve tesadüfi olduğunu apaçık görmek için birebir...
Vladek Spigelman' ın öyküsü belki kolay zamanlarda hayatın tadını alamayacak kadar tembelleşmiş bizler için sarsıcı olabilir, kesinlikle öneririm.
Maus' u anlatmaya başlamadan önce ilk üç kitabı rastgele değil kesinlikle favorilerimden seçtim belirtmek isterim...
Gelelim yazarımıza, Arthur Spiegelman çizgi roman kültürü ya da sevgisi olan okuyucuların biraz da olsa tanıyacağı bir yazar ve çizer. Esas çıkışını Maus serisi ile yapmış olsa da öncesinde dergi çizerliği ve yayıncılığı ile uzun süre haşır neşir olmuş ( Bakınız: Real Pulp, Young Lust ,Bizarre Sex ,RAW vb. ) , hatta üniversitelerde çizgi roman üzerine dersler vermiş , hem teorik hem de pratik anlamda epey tecrübeli ve üretken bir yazar. Muhalif ve deneysel bir tarzı olan yazarımız aslında Maus' un başarısını çizerliğinde ki üreticiliğin ve ustalığın yanı sıra senaryo olarak oldukça başarılı kurgusuna, sürükleyicilik açısından epey etkileyici yazı diline de borçlu. Belki de kitabımızı diğer çizgi romanlardan ayıran ve 1992 de kazandığı ödüle layık kılan tam da bu özellikleri .
Çizimlere gelirsek siyaz beyaz ve imgesel öğelerden beslenen çizimler oldukça yalın ve çarpıcı . Çizime dayalı metnin geçtiği zamanı , mekanı tamamen algılatmak adına özenli yaratılmış ve hatta şahısları neredeyse mimikleriyle bile bire bir algılamada keyifle hazırlanmış . Konuyu takip açısından da atlanmamış ve eksiksiz. genel olarak biraz bilgi verdikten sonra en güzel kısma kitabımızın içeriğine ve konusuna gelelim.
Tıpkı bilim kurgu gibi inanılmaz keyif alarak ilgilendiğim alanlardan biri de İkinci Dünya Savaşı. Ekonomik dalgalanmaların, bireysel kaygının,toplumsal körlüklerin ve malesef dehşetin zirveye ulaştığı zamanlar, her açıdan acımasızlık ve tutarsızlıklarla dolu,insanın pişmanlıklarla insan olmaktan utandığı zamanlar... Geçmişe bugünden baktığımızda incelenecek, okunacak, hayretler içerisinde kalacak o kadar çok bilgi var ki ilgi çekmemesi mümkün değil bence... tüm bu saydığım faktörleri bir arada güzel bir uyum ve detaylandırmayla verdiği için çok sevmişimdir Maus' u...
Yazarımız babası Vladek Spiegelman 'ın II. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını anlattığı kitabını babasıyla yaptığı röportajları toparlayarak oluşturmuş. Gerçek anılardan kağıda alınmış olması yazının doğallığını, içtenliğini de açıklıyor. En akılda kalıcı ve bence yerine cuk die oturan detay ise Yahudilerin fare, Almanların kedi olarak tasvir edilmesi. Bireyliklerinden ziyade kitapta av ve avcı olarak vurgulanan figurler savaş yıllarının soykırımını vermek için de çok ciddi ve hoş bir fikir. Bunun dışında domuz, köpek ve kurbağa olarak yansıtılan figürlerimizde var. Polonyalılar, Amerikalılar ve Fransızlar... II. Dünya savaşının siyasi arenasına da bakarsak Amerikalıların köpek nazilerin kedi olması da hiç de harcanacak fikir değil ... yalnızca bu tasvirler bile ortaya çıkan işin derin ve keyifli unsurlar taşıdığını garantilemeye yeter bence. Soykırımdan kurtulmaya çalışan yahudilerin Almanya, Polonya , Macaristanve hatta Amerika arasında gerek fikir gerekse gerçekten kalmasını konu alan , İnsan hayatını yönlendiren rastgele etmenleri çok net algılatan , insanı yaşama bağlayan anlık kararları gözler önüne seren hikaye bu anlamda aslında edebi niteliklerle bezeli bir roman .Vladek Spiegelman ' ın Auschwitz' i birebir yaşamış, bir çok tanıdığıyla ilgili Birkenau anıları edinmiş sürekli ölüm korkusuyla bir anlamda gerçekten insandan fareye dönüşen psikolojisini bütün akıcılığıyla benimseten kitap gerçekten vakit ayırıp okunmaya, hafızanıza kazınmaya layık , enfes bir eser.
Hele insanın yalnızca nefes alıp vermeye devam edebilmek için her şeyi yapmaya razı olacak kadar cesur olması hayatın ne kadar kıymetli, anlık ve tesadüfi olduğunu apaçık görmek için birebir...
Vladek Spigelman' ın öyküsü belki kolay zamanlarda hayatın tadını alamayacak kadar tembelleşmiş bizler için sarsıcı olabilir, kesinlikle öneririm.